İsrail 7 Ekim 2023’ten bu yana, yani yaklaşık 22 aydır Gazze’de insanlığın gördüğü en büyük soykırımlardan birini hem de dünyanın gözü önünde işlerken, uluslararası hakem statüsünde kurumlarla koskocca ‘hukuk devletleri’ kanı durdurmak şöyle dursun, katile alan açmada adeta yarış halindeydi.

Gazze’de, söz konusu süreçte akla gelebilecek bütün savaş suçları işlendi.  Hastaneler neredeyse tümüyle vurularak, doktorlar- sağlık görevlileri kaçırılarak veya öldürülerek sağlık sistemi hemen hemen yok denecek kapasiteye çekildi. Onkoloji birimleri, doğumhaneler ve hatta küvezlerle hareket halindeki ağır yaralı taşıyan ambulanslar dahi vuruldu.

Sadece sağlık sistemi mi? Gazeteciler, aktivistler, Hamas'ın siyasi kanadı, ibadethaneler, bebekler ve hatta dilsiz hayvanları dahi hedef alan İsrail’in savaş suçları, dosyalarca delil ve argümanla birlikte gerekli makamlara, Lahey Adalet Divanı’na Türkiye’den de çok sayıda avukatın çabası ve başvurularıyla iletilmiş, çeşitli ülke heyetlerinin sunum yaptığı oturumlar sonucunda; soykırım hükümetinin başındaki Netanyahu için yakalama bir kararı çıkmış ve çoğu Avrupa ülkesi de karara uyacağını deklare etmiştir.

Fakat bütün bu küçük adımlara rağmen,  BM gibi sorumluluk makamları kuru açıklamalardan ve her gün yeni rakamlar anons etmekten öteye geçip işlevini yerine getiremedi. Hemen her ülkede hükümetler çıkar odaklı ve güçlüden yana tavır sergilerken, halklarsa büyük kitleler halinde ve öfkeyle sokaklara dökülerek Filistin’den yana tutum sergiledi. Soykırım süresince iki başkan ve iki yönetim gören büyük şeytan ABD’de Trump’ın gelişiyle de söylemde, eylemde pozisyon değişmedi.

Katliam finansörü ABD bu doğrultuda, İsrail’in sıkıştığı her noktada can simidi olurken, Avrupa ülkeleri de kendi aralarında küçük nüans farklarına rağmen ve bir kısmının Lahey'den çıkan Netanyahu kararını uygulayacakları ibrazı dışında yazık ki somut bir adım atmadı.  Müslüman ülkelere gelince, maalesef geneli kılını kıpırdatmazken kimi milyar dolarlık anlaşmaların sıcağına, yani ABD’nin kucağına çoktan oturmuş görünüyor.

Bölgede, hatta dünyada İsrail’e en güçlü tonda sesi çıkan, soykırımı sözde kınamakla kalmayıp her platformda somut olarak konuşan haykıran, uluslararası hukuku ve diplomasi kanallarını çalıştırmak için çırpınan ender ülkelerden Türkiye ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan şüphesiz insani ve sorumlu duruşuyla insanlığın Gazze imtihanını tarih önünde kendi payına onurla yazmıştır.

İsrail’in, teknolojinin bütün imkanlarıyla aylardır vurduğu ve neredeyse Hamas’ın el yapımı roketleriyle insan- iman gücü dışında hiçbir dayanağının olmadığı sözde “savaş”ı, aynı teknolojinin iletişim imkanları sayesinde bütün acı detaylarıyla maalesef izleyen bizler, bu karabasanlı iki yılın her sabahında Gazze’de bir ateşkes ümidi ile uyanıp gündemi takip ettik.

Fakat hukuksuzluktan ve meydanın boşluğundan beslenerek (nedamet getirmek şöyle dursun) gittikçe daha da cüretlenen İsrail, Gazze ile birlikte hemen bütün çevre ülkelere defalarca saldırdıktan sonra, asıl hedef olduğu artık uç bir tez gibi görünmeyen Türkiye’ye bir adım daha yaklaştığı İran’a saldırmıştır.

İşin doğrusu, bugüne dek Suriye’de Baas’a verdiği destekle masumların kanındaki payı, PKK’nın İran yapılanmasına tavrı, anlaşılmaz Türkiye rekabeti ve Gazze’ye suskunluğu ile bölgede kadim devlet olmanın, özgül ağırlığının gereğini yerine getirememiş İran’dan bu son performansı beklemiyorduk itiraf edelim.

Orduda önemli kurmaylarının, nükleer projesinde görevli bilim insanlarının Mossad marifetiyle nokta atışı hedef alınması ve tabi 500’ün üzerinde sivil can kayıpları ile başta karizmayı çizdiren İran tabiri caizse sonradan açıldı, durumu toparladı diyebiliriz.

İlk yarıyı skorer ölçekte mağlup tamamlayan İran, ikinci yarıda peş peşe fırlattığı füzelerin İsrail’in o çok güvendiği ve artık kendisiyle birlikte anılan çelik kubbesini hem de defalarca delmesi sayesinde terör devletine önemli zayiatlar verdirirken en mühimi de psikolojik üstünlüğü ele geçirmiş görünüyor.

Öyle ki, sınırın hemen öte yanında Gazze’de açlık ve bombalarla adeta kıvranan Filistinlilere inat, onların suyuyla- onlardan çaldıkları topraklarda serinleyen Siyonistler, yıllardır ilk kez bu boyutta saldırılara maruz kalmış, çoğu ilk kez deneyimledikleri korkuyla kaçışarak evlerini, hatta ülkelerini terk seviyesine gelmişlerdir.

Hep diyorum.. Arkasına ABD’yi almış ve şeytani teknolojisi malum İsrail’in ‘hemen dize geleceği’ gibi gerçeğin terazisinde tartılmamış bir öngörümüz yok. Elbette İsrail bir gün yerle bir olacak ancak onun şimdi olacağını söylemek safi iyimserlik olur biliyoruz.

Ancak şunu diyoruz; İsrail’e bu son yaşatılan korku ve terör devletinin dokunulmazlık algısını yerle bir edercesine akıllara kazınan bu alevli, srenli, dehşet görüntüler çook çok önemlidir. Öte yandan inşallah başlangıçtır. Yaşasın özgür Filistin!