ana sayfa hakkımda şiirlerim yorumlar
1
2
3
4
5
tüm yazılarım
facebook | Hatice OLGUN Twitter | Hatice OLGUN
Ana Sayfa
Menü
Öz Geçmiş
Yazılarım
Çizimlerim
Şiirlerim
Fotoğraf Galerisi
Haber & Söyleşi
Yazarlardan
Yorumlar
Bana Ulaşın
Yazılarım / IŞİD'i iyi bilmeyiz, Kobani istismarcılarını da... « geri
IŞİD’le bir danışıklılığı olsa, Türkiye neden Süleyman Şah Türbesi'ndeki askerini ve kutsalını ‘IŞİD çekincesiyle’, hem de YPG denetimindeki Eşme’ye taşısındı? Suriye meselesinde rejim karşıtı çizgide olduğunu herkesin bildiği Türkiye, IŞİD’le ortak amaçlar peşindeyse; IŞİD neden Esed’le sorun yaşamıyor, hatta Rakka’daki petrol üzerinden alışveriş bile yapıyordu. Suriye’li sivil muhalifleri Allahın günü varil bombalarıyla katleden Esed, Suriye’de IŞİD’in hakim olduğu yerlere neden hiç saldırmıyordu? Türkiye’deki Baas yanlısı- Erdoğan karşıtı grup, Rusya’dan da şahane destek alan Esed’in, birkaç bomba da IŞİD’e atabilecek gücü olduğunu bile bile, Esed’in IŞİD’e dokunmuyor oluşuna niye hiç ses çıkarmıyordu?

“Biz, darbe yapma tutumu içerisinde olanların yanında olmayız... Ulusalcı ve milliyetçilerin darbe hevesi veya beklentisi bizim destekleyeceğimiz bir beklenti değil.”

Bu sözler 2013 yılındaki Gezi eylemleri sırasında edildi ve Selahattin Demirtaş’a ait…

Ve, bir “seni başkan yaptırmayacağız” türküsü tutturarak, 7 Haziran 2015 seçimlerinde kuvvetli desteğini aldığı grupların, Gezi eylemlerindeki “sensiz boğazımızdan geçmiyor” davetine karşı sadece 2 yıl önce söylendi.

Gerçi o günlerde Sırrı Süreyya iş makinelerinin önüne yattı ve Apo- Atatürk posterleri Taksim’de yan yana ‘devrim’ fotoğrafı bile verdiyse de, Demirtaş’ın, dolayısıyla HDP’nin darbe aşeren Gezi eylemlerine tavrı (Öcalan’ın da İmralı’dan bu yöndeki dahliyle) mesafeli ve netti.

Demirtaş 6- 7 Ekim 2014’de yaptığı hatayı o gün yapmadı ve (ister biat, ister samimiyetle olsun) İmralı’nın darbe karşıtı tutumundan yana duruş sergileyerek, Kürt halkının önceliği olan çözüm süreci ve kalkınmadan yana irade koydu.

Aslında bugünkü denklemde AK Parti’nin karşısında yer alan tüm gruplar o gün de yerli yerindeydi; ABD ve Alman medyası, CHP, IP, Cemaat, İsrail, Esed vb…

2013 yılında verilen bu toplu fotoğrafta tek eksik Demirtaş, HDP ve Kürtlerdi.

Karşı blok anladı ki; denklemde Kürtleri eşitliğin AK Parti karşısındaki tarafına eklemeden Erdoğan (hafifçe sallanabiliyor ama) yerinden oynatılamıyordu.

Bu tespit üzerine, daha Gezi eylemlerinin dumanı tüterken Ekim 2013’de Demirtaş ABD’ye gitti (yada çağrıldı her neyse).

Ve artık döndüğünde bambaşka biriydi o…

***

Demirtaş’ın ABD’de iknasıyla, (hesapta) Kürtler de AK Parti karşıtı bloğa eklenince artık tam sırasıydı…

Gezi eylemlerinde denenen ve Kürtlerin çekinik kalması yüzünden ıskalanan amaç her ne ise 17- 25 Aralık’ta bir kez daha denenecekti.

Cemaat zaten kaz gelecek yerden tavuk esirgemezdi. Esirgemedi de.. Yıllardır edindiği usulsüz dinlemeleri dolaşıma sundu, yargıyı da gidilecek yolda bir araç olarak hiç tereddüt etmeden kullanıma…

Böylece, (AK Parti mensubu Cemaatçi Vekil Hakan Şükür’ün kardeşi) Gökhan Şükür’ün, Balkanlarda üniversite yapımı için toplanan ve gönderilmesine aracılık ettiği paralar daha teslim edildiği gün kendi elleriyle konmuş gibi bulundu.

Yine bu yolla, iş adamı Reza Zarrab’ın, İran’la başka çevrelerce de zaten ABD ambargosunu delme yöntemi olarak uygulanıyor olan altın karşılığı ticareti “görülmemiş yolsuzluk” olarak sunulunca… "Külçe külçe" altınlar, "kutu kutu" paralar derken..

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde; ilk kez bu denli büyük yatırımlar yapan, önceki hükümetlerin IMF enkazını toparlayan, hazineyi devraldığı döneme göre kat kat artıran AK Parti hükümetine karşı (onlar, ısrarla bunun yolsuzluk amaçlı değil siyasi bir operasyon olduğunu söylüyorsa bile) algı meselesi de hallolmuştu bile.

***

Bu kez, Gezi’deki eksik taş olan (Kürtler) Demirtaş da bütün gücüyle yüklenecek, karşılığında ABD/ Doğan/ Cemaat medyası 7 Haziran seçimleri öncesi kendisini bulunmaz Hint kumaşı olarak sunacaktı.

İlk olarak 'çatı aday'da anlaştılar. Bugün bir araya gelip de koalisyon dahi kuramayan birbiriyle alakasız ideolojideki gruplar (Cemaat, CHP, MHP, HDP) çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu çevresinde kenetlendiler.

Bu kadarcık mı? Hayır, elbette. Yetmeyince (strateji gereği) HDP’nin parti olarak gireceği seçimde, CHP’nin bir kısmı ve Cemaat tabanı da sandıkta mührü 'ağaca' basacaktı.

Oturulup eni konu hesap bile yapılacaktı; Chp’li her evden 1 kişi Hdp’yi destekleyecek.. Cemaat içinse kural; mevcut Chp ve Hdp adaylarından hangisi güçlüyse ona basma şeklinde belirlenecekti..

Gezi ve 17- 25 Aralık sonrasındaki ilk iki seçimde hesap tutmadı.

Gerek 30 Mart 2014 mahalli seçimlerinde ve gerekse de 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde; AK Parti/ Erdoğan onca tezvirata, iftiraya, düşmanca ortaklığa rağmen belirgin kan kaybı yaşamadı,

Ve hatta 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan, muhaliflerin çatı adayını % 52 ile ezip geçti.

***

Yine olmamıştı. Demirtaş ikna edilse bile Kürtler ikna edilemiyor ve hala, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki muhafazakâr Kürtler sandıkta AK Parti’yi destekliyordu.

Kürt seçmeni HDP çatısı altına çekecek başkaca bir şeyler lazımdı ve dikkat edin Suriye’nin kuzeyindeki 60 bin nüfuslu küçücük Kobani’yi de ilk kez bugünlerde işitiyorduk.

Yani, Kürtlerin etnik milliyetçi damarını kanlandıracak, dolayısıyla da Kürtleri Hdp çizgisine yaklaştıracak yeni hamle belliydi; 16 Eylül’de (bir süredir adı AK Parti ile özellikle anılan El Kaide’nin kolu olarak lanse edilen) IŞİD Kobani’ye girdi.

Tam da (her ne hikmetse) Demirtaş’ın ABD’ye gittiği günlerde, ilk kez yoğun olarak (kafa kesme, yakma, tecavüz gibi vahşice eylemlerle) gündem olmaya başlayan IŞİD’in, adı bile sınırın bu tarafında mide bulandırmaya yetti.

O günlerde Kobani’den gelen her kötü haberin; Kürtleri, Türk hükümetini hedefe koyan Hdp’ye daha da yaklaştırdığı bu ‘saatli bomba’ psikolojiyi kaçırmayan Demirtaş da meşhur “taş üstünde taş bırakmayın” çağrısıyla Kobani eylemlerini başlattı.

Kışkırtma öyle seviyeye geldi ki 6- 7 Ekim olayları olarak anılan ve hala tüyleri ürperten olaylar sırasında, HDP’li gruplar Işid’le ilişkilendirdikleri Hüda-Par mensuplarına IŞİD vahşetini aratmayan saldırılarda bulundular.

Öyle kışkırtıldılar ki kurbanlarının 16 yaşındaki bir çocuk olmasına aldırmadılar… ve öyle kışkırtıldılar ki cesetlerden kimi uygulanan bu insanlık dışı vahşetle yüzlerinden teşhis edilemedi.

Devlet uzun zamandan sonra ilk kez bölgede OHAL ilan etti, sokaklar yakıldı yıkıldı, birçok cami- kütüphanedeki el yazması değerli eser ve hatta Kuran-ı Kerim’ler bu nefretle tahrip edildi.

Yazıklar olsun !

***

Anlaşıldı ki Türkiye’nin doğusu için, Suriye’nin kuzeyi iyi bir ateşleyicidir. Buradan devam edilmeliydi.

Algı öylesine pekiştirilmeliydi ki 7 Haziran’da Kürtler de toptan ‘HDP’ desindi. Bu amaçla malum medya her gün IŞİD’i yazarken, vahşi- terörist IŞİD ince ince El Kaide dolaylı olarakTürk hükümeti ile ilişkilendirdi.

Bu aşamada, Cemaat yargısı yine esirgemedi kaz gelecek yerden tavuğu.. Üzerine düşeni fazlasıyla yaptı Allah için ! Hükümeti töhmet altında bırakmak uğruna, MİT tırlarının Suriye’ye IŞİD’e karşı savaşan YPG dışındaki grupları desteklemek üzere silah gönderdiği altyazılı operasyonu basınla paylaştı.

İç ve dış muhalif medyanın beklediği pas gelmişti. Üzerine afilli senaryolar da yazılarak ‘iyi bir gole neden çevrilmesin?’di. Böylece hem, Türkiye’nin teröre destek veren ülke imajı güçlendirilerek asıl hedef olan Erdoğan’ın yargılanmasının önü açılacak,

Ve hem de başta Kürtler olmak üzere içerde; o güne kadar AK Partiye oy vermiş Kürt ve Türk milliyetçilerinin alternatif partilere (HDP- MHP) geçişi sağlanacaktı.

Yani yine bütün hesaplar, yaklaşan seçimlerde Meclis aritmetiğinin AK Parti aleyhine döndürülmesi üzerineydi.

***

Algı o kadar çok kere ve ağızdan dillendirildi ki… Bu kez oyun tuttu. Kobani işe yaradı ve HDP, tüm Türkiye muhalifi müttefiklerince el birliğiyle barajı aştı(rıldı).

7 Haziran seçimlerinde Kürt tabanı (bölgede, seçimde hile ve örgüt baskısını hala iddia ediyor olmamla birlikte) Kobani yoluyla Kürt milliyetçisi çizgiye çekildi, öyle ki çözüm sürecinin selameti bile ikinci planda kaldı.

Artık nereden saldırılacağı belliydi. Bu doğrultuda, hükümetin kurulacağı bu kritik günlerde IŞİD militanlarının bombalı saldırısıyla Kobani bir kez daha gündem oldu.

Ve hemen dakikasında, daha bir ay öncesinde Türkiye partisi olma iddiasındaki HDP’nin söylemleri doğal rengine dönerek Türkiye karşıtı olmaya başladı bile...

6- 7 Ekim 2014’den zerre kadar ders alınmamış gibi, bu kez de HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ kışkırtıcı söylemlerde bulundu.

Yüksekdağ öyle ileri gitti ki; “IŞİD militanlarının Türkiye tarafından Kobani’ye geçtiği” iddiasını, YPG sorumlusunun ve şahitlerin Türkiye’yi aklayan netlikteki üst üste iki açıklamasına rağmen ısrarla dillendirdi.

Türkiye hükümetinin saldırıyı lanetlemesine, iddiaları yalanlamasına ve hatta IŞİD’in Türkiye tarafından geçmediğine dair sınır mobese görüntülerini yayınlamasına rağmen,

İşi sosyal medyada #TeroristTurkey etiketine kadar götürdüler!

***

Oysa bu etiket en son, Gazze’de bebekleri bile öldüren, hastaneleri bile vuran İsrail için kullanılmıştı.

Ve son birkaç yıldır Kobani mağduru Ezidiler dahil 2 milyonu aşan mülteciyi kendi imkanlarıyla ve içerdeki mülteci karşıtı muhalefete rağmen bağrına basan Türkiye bunu hiç hak etmiyordu!

Türkiye, istisnasız tüm saldırılarını lanetlediği ve başından beri terörist ilan ettiği IŞİD’e karşı; uluslararası koalisyonun bir parçası olarak üzerine düşeni yapmış,

Bundan başka, IŞİD’le mücadelesinde YPG’ye destek amaçlı Peşmerge geçişine (içerden milliyetçi itirazlara rağmen) koridor desteği de vermişti.

Musul Konsolosluğundaki 49 vatandaşını IŞİD’in günlerce elinde esir tuttuğu Türk hükümetinin, daha sonra da defalarca Türk işçileri kaçıran bu örgütle işbirliğini ima etmek bile (ki imayı çoktan geçtiler) hangi akla hizmetti?

IŞİD’le bir danışıklılığı olsa, Türkiye neden Süleyman Şah Türbesindeki askerini ve kutsalını IŞİD çekincesiyle/ YPG denetimindeki Eşme’ye taşısın, üstelik bunu niye YPG desteğiyle yapsındı?

Suriye meselesinde rejim karşıtı çizgide olduğunu herkesin bildiği Türkiye, IŞİD’le ortak amaçlar peşindeyse; IŞİD neden Esed’le sorun yaşamıyor, hatta Rakka’daki petrol üzerinden alışveriş bile yapıyordu.

Peki, ya Suriye’li sivil muhalifleri Allahın günü varil bombalarıyla katleden Esed, Suriye’de IŞİD’in hakim olduğu yerlere neden hiç saldırmıyordu?

Türkiye’deki Baas yanlısı- Erdoğan karşıtı grup, Rusya’dan da şahane destek alan Esed’in, birkaç bomba da IŞİD’e atabilecek gücü olduğunu bile bile,

Esed’in IŞİD’e dokunmuyor oluşuna niye hiç ses çıkarmıyordu?

***

Oysa Türkiye, son 13 yıldır kendi aleyhine bile olsa hep açık ve net dış politika izlememiş miydi? Bunu düşmanları bile söylemiyor muydu?

Suriye’deki babadan oğula geçen totaliter rejime karşı muhalif grupların mücadelesini ilkesel ve lojistik olarak desteklediğini bilmeyen var mı mesela?

Bu durumda, Erdoğan'ın "diplomasi (yani nabza göre şerbet) dilinden yoksun dış politika" söylemiyle açık ve net tavırları yüzünden yalnız kaldığı iddialarınız nerde, IŞİD’le gizli saklı yasak ilişki’ iddianız nerde? Bu, sevmeseniz bile, sizin hükümetinizin tarzı mıydı?

Hem, gözünüzde IŞİD ne ise, (bi kafa kesmedir tutturduğunuz ve sürekli bu fotoğrafla anmayı uygun bulduğunuz) ÖSO da o değil mi?

Ohalde, “terörist” olduğunu iddia ettiğiniz ÖSO’nun yanında olduğunu gizlemeyen bir Türkiye, terörist IŞİD’i destekliyor olsa neden gizlesindi?

En nihayetinde, size göre (ya da algıda) bu ilk defa mı olmuş olacaktı?

***

IŞİD’i yanlış yerlerde arıyorsunuz.

Çocuklar bile biliyor ki IŞİD, çoğu Avrupa’dan devşirme militanlarla Ortadoğu’da ABD varlığının meşruiyetine hizmet eden bir grup.

Ve tabi İslam adına uyguladığı vahşetle de Batıda karşılık bulan İslamofobia’ya hizmeti malum. Peki, İslamofobia yükselirse kimin işine yarar?

Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz di mi.. Tabiki de ABD’nin emperyalist- sömürgeci içgüdüyle coğrafyamıza dahlini, İslami terörle mücadele gibi kutsal amaçlara dayandırmasına (az önce söylediğimiz bölgedeki fiili meşruiyetine)..

Bu durumda İslamofobia da bir araç olmuyor mu? Ve Hollanda’daki Müslüman sunucunun, Lunaparktaki adrenalin oyuncağından yaptığı canlı yayında;

Anlık korku ve heyecanın dışa vurumu olarak ‘Allahuekber’ demesi, Batıda rahatsızlık doğuruyor da ülkenin sosyalist partisi bunun üzerine önerge veriyorsa bu hizmet layıkıyla yapılmış demek değil midir?

Ha, bu genel amaçlar dışında IŞİD, ‘cici bir müttefik’ iken ‘itaatsiz oğlan’ olan Erdoğan’ı/ Türkiye’yi dize getirmek için,

Ya da sistem her nerde tıkandıysa orayı açmak üzere bir lavabo pompası gibi kullanılıyorsa bu da sürpriz olmaz diye düşünüyorum.

Tırnak makası gibi, kerpeten gibi, kriko ya da manivela gibi bir araç değil mi IŞİD dediğimiz de en nihayetinde…


Hatice OLGUN
Yorum Yazın Tüm Yorumlar
Güvenlik
Galeri
Sayfanın tüm hakları Hatice OLGUN’a aittir. 2015 ©
ana sayfa | hakkımda | fotoğraf galerisi | çizimlerim | şiirler | haber & söyleşi | yazılarım | yazarlardan | Yorumlar | bana ulaşın KA İnternet Bilişim Teknolojileri Tic. Ltd. Şti.