1.Ulusal Yağlı Tohumlu Bitkiler ve Biyodizel Sempozyumu, 28-31 Mayıs 2007, Samsun
ÖZET:
Soya bitkisi ( % 18-20 oranında) yağ içeriği ve (% 40- 45) protein içeriği ile insan ve hayvan beslenmesinde yüz yıllardır kullanılan önemli bir bitkidir. Bu bitki, ayrıca sanayide sayılamayacak kadar çok alanda kullanılması yönüyle de ülkeler tarafından bir fırsatlar bitkisi olarak görülmüştür. Soya; insan beslenmesinde yüzyıllardır önemli bir protein kaynağı oluşu yanında, hayvan beslenmesi alanında da yine yüksek ve kaliteli bitkisel protein içeriği ile değer bulmuştur. Modern tıp bir çok hastalığın önlenmesinde-tedavisinde soya kullanılması gerektiğini çeşitli bilimsel deneylerle ispatlamıştır. Bu mucize bitki tüm bu faydalarından başka, toprağa azot kazandırarak kendisinden sonra ekilecek olan ürünlerde verimi artırıp, bu yolla gübre tasarrufu sağlamaktadır. Çin’de beş bin yıldan beri kullanılmakta olan soya bitkisi, günümüzde başta Amerika olmak üzere çeşitli ülkelerde üretilmekte ve tüketilmektedir. Dünyada her geçen gün değeri artan bu üründe ne yazık ki ülke olarak ithalatçı konumunda olmamız üzücüdür. Yapılması gereken bir an önce bu üründe iç üretimi artırmak ve bu yolla dışa bağımlılıktan kurtulmaktır. Anahtar Kelimeler: Soya, yağ, protein,endüstriyel kullanım, üretim, ithalat. 1.GİRİŞ:
Soya; dünyada yağ bitkileri üretimi açısından ilk sırada yer almakla kalmayıp endüstriyel kullanım alanının genişliği ile de günümüzde ülkelerin çok fazla ürettikleri, yada çok fazla ithal ettikleri bir ürün haline gelmiştir. Bu paralelde ekim alanları hızla artmakta olan soyada ülkemizdeki üretimin ithalatı zorunlu kılacak ölçüde ve yetersiz olduğu söylenebilir. 2005 yılı istatistiklerinin yansıttığı verilere bakıldığında; soyanın dünyadaki ekim alanı bakımından 91.300.000 ha. gibi yüksek bir rakama ve dünya soya üretiminin de 210 milyon ton gibi yüksek bir değere ulaştığı açıkça görülmektedir. Ülkemizde ise ne yazık ki; dünyadaki tüm bu rekabet ve yüksek miktardaki üretimin aksine, daha önce bazı yıllar verileri itibarıyla 100.000 ha. a kadar çıkmış olan soya üretim alanı, son yıllarda 10.000 ha. a kadar düşmüştür. Bir çok maddeler halinde sebepleri sıralanabilecek bu durum, diğer yağ bitkileri ile birlikte soya bitkisinin üretiminin artırılmasını ve dolayısı ile de iç talebin geniş ölçüde bu yolla karşılanması suretiyle söz konusu üründe ithalatın azaltılması gereğini bir tarımsal hedef olarak gündeme getirmiştir. Aksi takdirde soyada ve diğer yağlı tohumlu bitkilerde, mevcut üretimle aşılması mümkün görünmeyen ham yağ ve yağlı tohum açığımızı kısa vadede kapatmamız söz konusu değildir.
2. SOYANIN BİTKİSEL ÖZELLİKLERİ:
Soya baklagiller familyasından, dikine boylanabilen, yetişme şartlarına bağlı olarak uzunluğu 1-1,5 m. arasında değişebilen, çok dallı, az-çok sarılıcı otsu, kazık köklü yazlık bir baklagil bitkisidir. Yapısındaki yağ oranı yüksekliği sebebiyle, tarımsal ürünlerin sınıflandırılması sırasında yağlı tohumlu bitkiler içerisinde gösterilmektedir. Bitki yeşil renkli, oval biçimli ve sivri uçlu üç yaprakçıktan oluşur. Tamamı ince tüylü olan bitkinin çiçekleri mor ve beyaz renklidir. Büyüklükleri gelişme şartlarına ve çeşide bağlı olarak değişen farklılık gösteren soya fasulyesi tohumları, sarı renkli veya hafif esmer olup küresel bir şekle sahiptir. Az olmakla birlikte siyah, kahverengi ve yeşil renkte olan soya fasulyeleri de mevcut olup tohumların bir yanında hillium denilen bir leke bulunmaktadır. Ayrıca soya bitkisinin köklerinde; toprağın serbest azotunu bağlayabilen Rhizobium Japonicum bulunması sebebiyle hem kendi besin ihtiyacını karşılamakta, hem de toprağı bir sonraki ürün ekimi için hazır hale getirerek tarımsal açıdan büyük fayda sağlamaktadır. Çevre kirliliğinin arttığı günümüzde önemi daha da artan soya toprak yapısını iyileştirmektedir.
3. GEÇMİŞTEN BU GÜNE SOYA: Soya; binlerce yıldır uzak doğuda yetişirken, oradan dünyaya yayılan ve bu gün geldiği noktada hayal gücümüzü bile zorlayabilecek endüstriyel kullanım alanlarına sahip bir bitkidir. Anavatanı Çin, Kore, Mançurya gibi uzak doğu ülkeleri olan bitki; 4000 yıldır bu bölgede bilinmektedir. İkinci dünya savaşı sırasında yaygın olarak insan beslenmesinde kullanılan bu mucize bitki; 1690’lı yıllarda Alman botanikçi Keampfer tarafından Avrupa’ya, oradan da 1800’lü yılların başında Amerika’ya intikal etmiştir. Bu gün geldiği noktada ise uzak doğu ile sınırlı kalmayıp, dünya üzerinde yaygın bir ekiliş alanına sahip olan soya; en fazla ABD (29 milyon ha.), Brezilya (23 milyon ha.), Arjantin (14 milyon ha.), Çin (12 milyon ha.) gibi ülkeler tarafından üretilmektedir (Çizelge-1). 1930’lu yıllarda Mançurya dünyadaki soya üretiminin % 63’ünü karşılarken, bu gün ABD bu üretim düzeyinin hakkı olan makamı ele geçirmiştir. Ülkemizde ise; soyanın ilk olarak Ordu ilinde I. Dünya savaşı yıllarında yetiştirilmeye başlandığı bilinmektedir. Ordu ve Samsun illerinde 1980 yılına kadar yetiştirilen soya, bu yıllarda Akdeniz bölgesine de götürülmüş, ana ürün yanında, II. ürün programına da alınmıştır. İlk yıllarda gerekli ilgiyi görmüş ve yayım çalışmaları ile ekiliş alanları bir miktar artmıştır (Çizelge 1).
Çizelge-1: Yıllar itibarıyla Türkiye Soya Üretimi Yıllar(1996-2005) Üretim Miktarı (ton) Ekiliş Alanı (ha.) Dekara Verim kg/da 1996 50.000 2.429 20.580 1997 40.000 2.095 19.090 1998 60.000 2.599 23.090 1999 66.000 2.740 24.090 2000 44.500 2.961 15.030 2001 50.000 2.935 17.040 2002 75.000 2.931 25.590 2003 85.000 3.141 27.070 2004 50.000 3.568 14.010 2005 30.000 2.997 10.010
4. SOYANIN AVANTAJLARI:
1. Soya bitkisi ülkemize geniş çapta adapte olmuş bir bitkidir. Bitkinin üretiminde özellikle sahil kesimlerinde, ikincil olarak da sulanabilen iç kesimlerde oldukça yüksek bir verim söz konusu olabilmektedir. 2. Toprağı erken dönemde terk eden bazı kışlık ürünlerin arkasından ikinci ürün olarak rahatlıkla ekilebilmektedir. Özellikle uzun vejetasyon dönemi imkanı sağlayan Akdeniz ve Ege Bölgeleri için ikinci üretim soya önemli bir ülkesel gelir kaynağı olarak düşünülebilir. 3. Kışlık ekim yapılan diğer bazı ürünler gibi, kritik büyüme dönemlerinde (örneğin kolzada rozet döneminde olduğu gibi) soğuktan zarar görme ve sırf bu yüzden büyük risklerin alınması gibi bir belirsizlik taşımamaktadır. 4. Büyük miktarda yağ ve küspe ithal etmekte olan ülkemiz için bu üründe iç üretimin artırılması, ülkemizin yağ ve küspe gereksinimini karşılamada önemli rol oynayacağı gibi; bu yolla ithalatı azaltması yönü ile de döviz tasarrufu beklentisini gündeme getirmektedir. 5. Bir çok bitkide zirai mücadelenin ek külfet getirdiği tarım sektöründe, (Akdeniz Bölgesi haricinde) soyanın önemli bir zararlısı olmaması durumu soya üreticileri için ayrıca büyük bir şans ve tercih sebebi olarak düşünülebilir. 6. % 40-45 protein oranı ile soya; yalnızca yem sanayimizin protein kaynağı açığını karşılamakla kalmayıp, öte yandan dünyada hızla artan insan beslenmesinde soya proteini kullanımının sağlıklı ve güvenilir hammaddesini teşkil etmektedir. En son bilimsel araştırma sonuçlarına göre; soyanın aralarında kalp hastalıkları, kanser, alzheimer, obezite gibi bir çok hastalığın tedavisinde-önlenmesinde kullanıldığı kanıtlanmıştır. Başka hiçbir tarımsal ürünün bu kadar çok yönlü kullanımı söz konusu değildir. 7. Soya toprağa yararları itibarı ile de diğer alternatiflerinin önüne geçmektedir. Köklerindeki rizobium bakterileri sayesinde, havanın serbest azotunu toprağa bağlamak suretiyle topraktaki besin maddesi içeriğinde önemli bir artış sağlayabilmesi ve kendisinden sonraki bitkiye bu yolla fayda sağlaması mümkündür. Ayrıca iyi bir rotasyon ürünü olduğu bilinmektedir. 8. Tamamen mekanizasyonla geniş alanlarda yapılabilen soya tarımı oldukça kolay ve zahmetsizdir. Sektörler itibarı ile bu ürüne olan yüksek talep pazarlama ve nakliye gibi üretim sonrası aşamalarda kolaylık sağlamaktadır.
5. SOYA KULLANIM ALANLARI:
Soya fasulyesi, uzak doğuda yüz yıllardır beslenme tıbbi tedavi amaçlı kullanılmakta olan bir bitki iken Avrupa’ya ve oradan Amerika’ya yayılması ile endüstriyel alanlarda kullanım imkanları bulmuştur. Bu gün dünyada soyadan; mürekkep, kağıt, tekstil, tutkal, boya, yağ, gıda, yakıt, yem gibi akla gelmeyecek 200 ü aşkın endüstriyel üretim alanında yararlanılmaktadır. Hatta denilebilir ki; bu gün dünyada hiçbir ürün yoktur ki soya kadar geniş endüstriyel değerlendirme alanına sahip olabilsin. Soya fasulyesi küspesi, dünya ile birlikte ülkemizde de hayvancılık sektörünün kaliteli yem ihtiyacını karşılamakta olup; kanatlı ve diğer hayvan beslenmesinde, üründe kalite ve verimi artırması sebebiyle öncelikli olarak tercih edilen bir üründür. Özellikle yüksek ve kolay sindirilebilir (by-pass) protein, yine kolay sindirilebilir yağ ve diğer faydalı besin maddesi içeriği ile; ülkemizdeki hayvan varlığının hayvansal verime olumsuz yansımalarını yok etme yolunda stratejik bir ürün olarak soya küspesi gösterilmektedir. Öyle ki; 2005 yılında 500 bin ton soya küspesi ithalatı gerçekleştirilmiş ve bunun için 132 milyon dolarlık bir ödeme gerçekleştirilmiştir. Ülkemizde soyanın diğer bir kullanım alanı da yağ sanayisidir. Her geçen gün bilinçlenen insanoğlunun keşfetmekte gecikmediği soya yağı; istatistiklere dünyada en çok üretilen ve tüketilen yağ olma özelliğine sahiptir. Omega-3 ve Omega-6 adlarıyla bilinen iki tür yağ asidinin kendine özgü bir karışımını bünyesinde bulunduran bu harika yağdaki Omega-3 yağ asitleri kalp hastalığı riskini azalttığı kanıtlanan balık yağının içeriğindeki yağ cinsine en benzer özelliktedir. Özellikle demir, B ve E vitaminleriyle çinko ve kalsiyum bakımından oldukça zengindir. Doymamış yağ oranı yüksek ve kolestrolü sıfır olan soya yağı; kroner kalp rahatsızlıklarına, kalp kriziyle prostat ve kanser gibi hastalıklara yakalanma olasılığını azaltmakta olup. böbrek hastalıklarının iyileşmesinde ve kanserle mücadelede önemli bir yere sahiptir. Gıda alanında ise son yıllarda ülkemiz seçkin firmalarının soya ile ilgili girişimleri umut verici bir görüntü teşkil etmektedir. Bu alanda unlu mamul, soya eti-kıyması ile birlikte henüz fazlasıyla alışık olmadığımız diğer soya ürünleri ile ilgili bazı çalışmalar göze çarpmaktadır. Gıda sektörünün soya ihtiyacı ise; soya unu yada yarı işlenmiş-işlenmiş mamul olarak yine ithalatla karşılanmaktadır. Türkiye’de son yıllarda soyanın kullanım alanı bulduğu diğer bir sektör de tekstil sektörüdür. Uzak doğudan soya elyafı ithalatı ile gerçekleştirilen bu amaçlı üretimin; önümüzdeki yıllarda artarak rağbet görecek olan sıhhi, kaliteli, çevre ile dost ve farklı bir giyim anlayışını ülkemize getirmesi beklenmektedir. Biyodizel ise dünyada oldukça yaygın bir üretim sahası iken ülkemizde son yıllarda arayışlar ortaya çıkarmış olan diğer bir soya kullanım alanıdır. Dünyada biyodizel üretiminde; Avrupa ülkelerinin hammadde tercihi daha çok kolza yönünde olurken; ABD gibi soya üretim fazlası olan ülkelerde soyadan biyodizel üretimi, bu ülkeler için soyada yeni bir değerlendirme alanı olarak umut verici görünmektedir. Öte yandan GDO’lu olma şaibesiyle karşı karşıya olan bir kısım üretimin kaydırılabileceği en iyi alan da yine soyadan biyodizel üretimi gibi görünmektedir. 6. TÜRKİYENİN SOYA İTHALAT VE İHRACAT DENGELERİ:
Böylesine geniş alanlarda kullandığımız soyada iç üretimin düşük olması ithalatı artırıcı unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye soyada dışardan en çok küspe ithal etmekte ve ithalatının büyük kısmını da Amerika Birleşik Devletlerinden yapmaktadır. Çizelge 2’de görüldüğü üzere ülkemiz tarımsal yakın geçmişinde üretim açısından inişli çıkışlı dönemler geçiren soyanın; bazı yıllar itibarıyla bu üretim miktarlarına ve iç talebe bağlı olarak ithalatında iniş-çıkışlar, daha doğrusu genellikle çıkışlar gözlendiği anlaşılmaktadır. Rakamlar dikkatle incelendiğinde; 1996 yılında 50 bin ton iç üretimle yalnızca 717 milyon ton olan ithalatın; 2003 yılında 85 bin ton (gibi çok daha büyük miktarda bir) iç üretime rağmen 1.500 milyon ton civarında gerçekleşmesi, aslında hammaddesi soya olan endüstriyel sektörlerin de büyümesinin en kayda değer göstergesidir. Durumun belki de tek iç açıcı yanı olan bu endüstriyel büyüme; üretiminin her hangi bir aşamasında soya kullanılan ürünler açısından, nihai mala giden yolda daha çok soya hammadde yada aramalı gereksinimi anlamına gelmektedir. Nitekim söz konusu endüstriyel büyüme etkisiyle olsa gerek; 2005 yılında, üretimdeki düşüşün gerektirdiğinden çok daha büyük bir ithalat miktarı artışı gözlenmiştir.
Çizelge-2. Ülkemizin son 10 yıllık soya ithalat ve ihracat verileri Yıllar İhracat(milyon ton) İthalat (milyon ton) İç Üretim Miktarı (ton) 1996 33.06 717.03 50.000 1997 42.91 1,121.63 40.000 1998 34.94 1,099.37 60.000 1999 31.56 1,232.93 66.000 2000 24.51 1,229.18 44.500 2001 19.94 1,139.04 50.000 2002 40.01 1,520.56 75.000 2003 94.76 1,485.53 85.000 2004 33.10 1,055.35 50.000 2005 15.11 2,206.46 30.000 Soyada bu endüstriyel talep aslında bir yandan da bu ürünün akla gelmeyecek kadar çok sektörde kullanımının göstergesidir. Bu durum günümüzde soyayı sanayinin olmazsa olmazı konumuna getirmiş ve pazara hakim ülkeler ekonomilerini bu yolla güçlendirirken, diğer yandan da siyasi arenada söz sahibi olma konumuna gelmişlerdir. Görünen o ki bir an önce soya gibi stratejik bir üründe iç üretimle ilgili ne yapılabilecekse yapılması ülke çıkarlarımız açısından acilen gerekli ve ivedidir. Türkiye’de soya küspesi ve soya fasulyesi ticareti, üretiminin tüketimi karşılamada yeterli düzeyde olmaması ve iç piyasadaki talebin yüksek olması nedeniyle ağırlıklı olarak tek yönlü ve ithalat şeklindedir. Ayrıca verimi arttırmak için gerektiğinde yüksek verimli yağlı tohumluk da ithal edilmektedir. Soya, yem sektörünün ikamesi olmayan en önemli hammaddesidir. Tam yağlı soya ve soya fasulyesi küspesi kanatlı yemlerimize % 25-35 oranında öncelikli olarak giren hammaddedir. Soya ve soya ürünlerinin nerede ise tamamını bugün için ithal etmek durumunda olan ülkemizde bu ürünlere ihtiyaç, kanatlı yem üretiminin artışı oranında artmaktadır. Yem sanayi için yapılan ithalatın önemli nedenlerinden biri ithal küspelerinin protein oranlarının yerli üretime göre yüksek oluşudur.
7. SOYADA İHTİYACIN ÜLKE İÇİNDEN KARŞILANMA DURUMU:
Türkiye soya üretimi bakımından uygun sayılabilecek toprak ve iklim şartlarına rağmen pek de iç açıcı bir noktada değildir. Durum böyle olunca; gıdadan otomotiv sanayine kadar bir çok sektörün bu ürünle ilgili kaçınılmaz hammadde talepleri, hızla artan oranlardaki ithalatı beraberinde getirmiştir. Bu bitkide üretimi arttıramayışımızdaki sebepler öncelikle; bütün ürünlerde üretimin önünü tıkayan yüksek maliyetler, parçalanmış tarım alanları, ürünü elden çıkarmadaki güçlükler, uygun politikalarla üretimin desteklenmeyişi şeklinde sıralanabilir. Bunların dışında, özellikle Karadeniz Bölgesi ve ülkemizin tüm kuzey kesimleri için üretimin önünü tıkayan en önemli dar boğaz; çeşit sıkıntısıdır. Bu konuda bizden çok önce yola çıkmış bazı ülkelerde; olum gün sayısından, yağlık yada protein amaçlı soya üretimi açısından spesifik anlamda amaca uygunluk gibi geniş bir alternatif zenginliği sunabilen yüzlerce soya çeşidinden bahsetmek mümkündür. Yüzler hatta binlerle ifade edilen yabancı çeşitleri yasal olarak üretimde kullanabilmenin bilinen tek yolu, zor prosedürleriyle imkansıza yakın olarak niteleyebileceğimiz üretim izni yoludur. Bunun dışında bu (yabancı orijinli) çeşitlerin üniversiteler ve araştırma kuruluşları tarafından yalnızca bilimsel çalışmalarda (örneğin ıslah çalışmalarında ebeveyn olarak) kullanılması yasalarla meşru sayılmıştır. Bu durumda bir an önce yapılması gereken çeşitli olum gruplarından, yağ yada protein verimi bakımından öne çıkmış ve ülkemiz iklim koşullarında verim ve diğer kriterler bakımından yüksek performans gösterdiği düşünülen çeşitlerin bir an önce Türk tarımına kazandırılmasıdır. Ülkemizde diğer bir kısıtlayıcı faktör de; yukarda bahsettiğimiz gibi maliyetlerin yüksek oluşu dolayısı ile de girdi fiyatlarının yüksekliğidir. Bu aslında bir fiyat politikasıdır ve devlet eliyle bir takım önlemlerle giderilmesine çalışılmaktadır. Yüksek maliyetli iç üretim ne yazık ki çoğunlukla sanayici için tercih sebebi olmayıp, soyada talebin dışardan ithalat yoluyla ikamesi gündeme sıklıkla gelmektedir. 8. SONUÇ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ:
Türkiye ekolojisi yüksek miktarda soya yetiştirilmeye elverişli olmasına rağmen, ülkemizde soya üretimi istenilen düzeyde değildir. Soya dünya genelinde birçok ülke için yağlı tohumlar arasında öncelikli ürün olmasına ve toplam yağlı tohum üretiminin takriben % 57’sini oluşturmasına karşın, ülkemizde 2005 yılında tarla ürünleri içinde ne yazık ki % 3,1 olan yağlı tohum üretiminin sadece % 1,2’lik kısmını soya oluşturmuştur. Türkiye’de son yıllarda soya üretiminde kaydedilen düşüşlerde temel neden, takip edilen fiyat ve pazar politikaları olarak gösterilmektedir. Yeterli desteği alamayan üretici, katma değeri yüksek ürünler yerine düşük maliyetle üretilen buğday gibi ürünlere yönelirken, sanayiciler iç piyasadan soya temin etmek yerine daha ucuza yurt dışından ithal etme yoluna gitmektedir. Yerli düşük soya üretiminin artan iç piyasa talebi karşılayamaması sonucunda ülkemizde ham yağ açığı oluşmakta, yem sektörü küspe ihtiyacını karşılayamamakta ve kaçınılmaz bir sonuç olarak da ithalat yoluna gidilmektedir. Et ihraç eden bir ülke olmayı amaçlayan ülkemizin, bunu dışa bağımlı yem sanayi ile gerçekleştirmesi mümkün değildir. Yem sanayinin en önemli hammaddesi olan soya fasulyesi üretimini arttırmak, ham yağ açığının ithalat ile karşılanması sırasında oluşan döviz açığını kapatmak için uygulanan gümrük vergisi politikasını hem soya üreticileri hem de soyanın ülkemizde en önemli girdi olduğu yem sanayicileri açısından irdelemelidir. Sıfır gümrüklü, dış destekli, damping fiyatlı ham yağ, soya ve soya ürünlerinin ithal edilmesi soya üreticilerini ve ekonomimizi olumsuz etkilemektedir. Gümrük vergilerinin düzenlenmesi yönünde alınan kararların ülkesel çıkarları koruması ve bu etkinin sürekliliği sağlanmalıdır. Sanayide sayısız kullanım alanları ile ülke ekonomisine katkı sağlayan soya üretiminde, üreticilere sağlanan teşvik primleri doğru olarak işletilmeli, üretimleri garanti altına alınmalıdır. Çiftçinin finans sorununu gidermek için teşvik primleri arttırılmalı, ucuz ve vadeli kredi sağlanmalıdır. Ürünlerde gerekli kurumsal yapı ve pazarlama alt yapısının geliştirilmesi ve prim sistemi uygulaması ile soya üretimi arttırılabilecektir. Soya sektörü ile alakalı yetiştirme tekniğine yönelik Türkçe yayınlar yeterli seviyede olmasına karşın soyanın işlenmesi ve değişik kullanım alanları ile ilgili bilgiler yeterli düzeyde değildir. Yine soya üretimi ve değerlendirilmesi ile ilgili araştırma faaliyetleri maalesef ülkemizde azdır. Karadeniz, Çukurova ve Ege Tarımsal Araştırma Enstitülerinde yeni soya çeşitlerini geliştirmeye yönelik araştırma faaliyetleri devam etmektedir. Soya yağlı tohum olduğundan çabuk bozulabilmekte, bu sebeple uygun şartlarda depolanması önem arz etmektedir. Ülkemizde soyanın depolanması ile alakalı kurutma ve depo tesisleri yeteri kadar bulunmamakta, bulunanlarda ise modern teknolojiler kullanılmamaktadır. Tarım ve enerji politikalarımızı belirlerken, enerji kaynaklarımıza yeni bir güç ve potansiyel sağlayacak olan biyodizelin ana hammaddesi olan bitkisel yağların üretimine esas teşkil edecek yağlı tohum bitkilerinin özellikle kanola ve soyanın, ülke genelinde ekiminin sağlanması ve yaygınlaştırılması teşvik edilirken, biyodizel üretim tesislerinin kurulmasına da öncelik verilmelidir. Ülkemizde yağlı tohum ekiliş alanlarını arttırmak ve üretimi gerçekleştirmek için uzun bir sürece ihtiyaç vardır. Bu süreçte yapılması gerekenler kısaca şöyle özetlenebilir;
1-) Soyada ve tüm yağlı tohum üretiminde ekimden önce taban fiyatlarının açıklanması, ekonomik teşvik ve güvence sağlanması önemle gerekmektedir. 2-)Yağlı tohumlarda, özelliklede soyada olduğu gibi tohum rutubetinin düşürülmesinde ortaya çıkan güçlüklerin önlenerek üreticilerin zarar görmesini sağlayan uygun kurutma ve depolama şartlarının temini lazımdır. 3-) Kaliteli tohumlukları üreticilere düşük faizli kredilerle desteklenerek devletin ilgili kuruluşlarınca temin edilmesi sağlanmalıdır. En kısa zamanda ülkemiz şartlarında ülkemiz şartlarında kaliteli tohumluk ıslahı gerçekleştirerek dışa bağımlılıktan ve döviz kaybından kurtulmamız için Araştırma Enstitüleri ve Ziraat Fakültelerinde araştırmalar devlet ve ilgili kuruluşlar tarafından şartsız desteklenmelidir. 5-)Üreticilerin tarım kültürünün yükseltilmesi için tarım teşkilatlarına bağlı üreticileri ile doğrudan bağlantı ve yayım hizmet birimlerinin aktif bir şekilde devreye sokulması sağlanmalıdır. 6-)Halen birçok yağ bitkisinde eksik olan mekanizasyonun , en kısa zamanda ekimden hasada kadar gelişme periyodunun bütün safhalarında uygulanması, işçilik giderlerinin en aza indirilmesi gerçekleştirilmelidir. 7-)Üreticilerin ürününe gerçek değerini verebilecek destekleme alımlarını yürütmek, uygun pazar ekonomisini sağlanmalı , çoğu yağ bitkilerinin taban fiyatları ekim tarihinden iki ay önce açıklanmalı ve çiftçiye alım garantisi verilmelidir. 8-) Çoğunlukla ithalat yoluyla karşılanan yağlı tohum açığımızda ithalata konu hammaddenin genetiği ile oynanmış olması ihtimaline karşı gerekli donanıma sahip laboratuarlar kurulmalı, sayıları artırılmalıdır. 9-) Soyanın beslenmedeki önemi üzerinde özellikle durulmalı, halkın bu konuda bilinçlendirilmesi ile soyalı gıda ürünlerinin piyasadaki tüketiminin artışı desteklenmelidir. Gerekirse bu konuda Sağlık Bakanlığı ile birlikte çalışılmalı ve soyanın sağlık üzerindeki olumlu sonuçlarına ilişkin elle tutulur araştırma sonuçlarından bahsedilmelidir. 10-) Soyanın toprağa kazandırdıkları üzerinde özellikle durulmalı ve mevcut üretim deseninde sürekli aynı besinlerin topraktan sömürülmesi ile yapılan bilinçsiz münavebe ve ekim nöbetlerinin önüne geçilmelidir.
LİTERATÜR:
Öner, T., “Soya Sektör Raporu”- 2006 Babaoğlu, M., “Soya Fasulyesi”, Anonym-2004- http://www.ekoses.com/ekolojikyasamportali/bpg/publication_view.asp?iabspos=1&vjob=vdocid,146233 Olgun, H., “Soyada Çeşit Sorunu”- Anonym-2006- http://www.samsunhaber.com/default.asp?part=yazar_yazisi&yazid=378&sid=594236591 Olgun H., Arslan D:, Erdoğmuş M., “Yüksek Proteinli Soya”....2006-Hasat Dergisi/Sayı:259/ 88-94 Anonym-2007, www.fao.org Olgun, H., “Soyada Tikanma Nerede” Hasad Dergisi, Eylül,2004 Kılıç, A.,2001. Tarımın Hedefleri Sempozyumu Kaba ve Yoğun Yemler adlı tebliğden; Sayfa:242-226 30 Nisan-01 Mayıs 2001 Anaç, H., Ertürk, E., 2003. Soya Fasulyesi. TEAE- BAKIŞ Dergisi. Sayı:2-6. Mart.2003.Sayfa:2-3. Üstün A., Gizlenci Ş., Olgun H., “Araştırmacı Gözüyle Soya ve Kanolanın Mevcut Durumu ve Geleceği”, 21-22 Mayıs 2003, Türkiye I. Yağlı Tohumlar, Bitkisel Yağlar Teknolojik Sempozyumu Sunulu Bildiri, Sh: 168-174 Kerley, M.S. and Alee, G.L., 2003. “Modifications in Soybean Seed Composition to Enhance Animal Feed Use And Value: Moving From a.Dietary İngredient to a Functional Dietary Compenent”. Departmant of Animal Sciences, University of Missoury-Columbia.
|