ana sayfa hakkımda şiirlerim yorumlar
1
2
3
4
5
tüm yazılarım
facebook | Hatice OLGUN Twitter | Hatice OLGUN
Ana Sayfa
Menü
Öz Geçmiş
Yazılarım
Çizimlerim
Şiirlerim
Fotoğraf Galerisi
Haber & Söyleşi
Yazarlardan
Yorumlar
Bana Ulaşın
Yazılarım / Bugün Yunanistan Sınırında Biz Olabilirdik « geri
İnsani yükümlülük dendiğinde, orada bir durmak gerekir. Türkiye zaten başından beri üzerine düşeni yapmaktan geri durmayarak, Rejim zulmünden kaçan Suriyelilere kapıları hiçbir zaman kapatmadığı gibi, gelinen noktada 4 milyonu aşan mülteci yükü ile imkânlarının üzerine çıkan bir ülke olmuştur. Başta, yani Rusya’nın Rejime desteğinin kestirilemeyip zulmün ve dolayısıyla krizin bu kadar uzun süreceğinin öngörülemediği günlerde yükü tek başına üstlenen Türkiye, bu dokuz yılın artık son bir kaç yılında Avrupa Ülkelerine gerekli uyarılarda bulunmuş ve meselenin yalnızca Türkiye'nin sorumluluğu olmadığı, faturasınınsa ekonomisi Türkiye'den çok daha iyi durumdaki ülkelerle paylaşılmasının gerekliliği ile son yıllarda konu üzerine alınan karar ve taahütlerin hatırlatılması noktasında sessiz kalmamıştır. Dolayısıyla, Avrupa'ya geçme arzusundaki mülteciler için kapıların açılması kararı her ne kadar bazı çevrelerce İdlib saldırısı üzerine bir gecede ani ve fevri verilmiş gibi gösterilmeye çalışılsa da Türkiye Cumhurbaşkanının demeçlerini bir yerleriyle değil kulaklarıyla dinleyen herkes bilir ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti uzun süredir derdini anlatma gayreti içindeydi.

Türkiye, ateş çemberi Bölgesindeki tabiri caizse ‘malın gözü’ işgalci devletlere karşı, onların silahlandırıp destekledikleri terör örgütleri aracılığıyla aslında uzun süredir zaten bir savaş veriyor.

Ortadoğu’da sınırların yeniden çizilmek istendiği, Türkiye’nin güneydoğusunu da yakından ilgilendiren paçavra haritaların elden ele gezdiği bu dönemde, sınır ötesi harekâtlarımızı ve son 36 şehidimizi de buradaki mücadeleden ayrı düşünmemek gerekiyor.

Sahada, askeri anlamda verdiği bu kaçınılmaz savaşın yanında Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uzun süredir çeşitli platform ve masalarda diplomasi kanallarının işletilmesini sağlama yolunda uluslararası hukukla taahhüt edilmiş haklarını tabiri caizse dörtnala kovalıyor.

Öte yandan bir diğer arenada da, bu süreçte ister istemez karşısına aldığı büyük güçlerin, zaman zaman yaptırıma varan tehditleri karşısında ekonomi ile ilgili bir başka mücadeleyi bunca baş ağrısı arasında kim ne derse desin başarıyla yürütüyor.

Üste FETÖ- PKK mücadelesi, arka arkaya depremler, çığ. Yetmez gibi Dünyayı vuran Korona salgınıyla, Avrupa ve Ortadoğu arasında üzerimizden bunca giriş çıkışın olduğu bu günlerde önlem- başlangıç noktasında da olsa sonuçta yeni bir cephe için daha kuşandı bekliyor.

Bunların hepsi bir yana, yazık ki Hükümet bir mücadele de içeride veriyor. İktidar olduğu günden beri şımarık Cumhuriyet yürüyüşleri, Ata’ya şikâyetler, parti kapatma davaları, muhtıralar, Gezi kalkışması, 6-8 Ekim olayları vs derken bir ‘güreş’ maalesef içerde tutuyor!

Halkı kerelerce sokağa davet eden, Ülke düşmanlarıyla senkronize pozisyonunu epeydir ‘muhalif’ sözcüğünün de tam karşılamadığı bir kısım medyanın bu sistematik yanıltmaları etkisinde, kendi Hükümetiyle kanlı bıçaklı vatandaşına bir de oturup meselelerin aslını anlatmaya yıpranıyor.

Ciddi Bölgesel, Ülkesel problemlere ilave üretilip yayılan bu dezenformasyonlar ve sonuçları ile akşamdan sabaha sürekli bir mücadele vermek durumunda kalınca haliyle dikkati enerjisi bölünen Devletimiz belki de “Neden Suriyede’yiz”i tam da anlatamıyor.

Fotoğraf ekleyebiliyor olsaydım tam bu satırların yanına sınırın Suriye tarafından düşen roketlere evinin salonunda veya yolda veya işyerinde yakalanma, can korkusuyla yarını kestiremeyen, endişeli vatandaşlarımızın yüz ifadelerini yakın çekim koyardım.

Çok değil daha bir iki sene önce, sınırın karşı tarafında yuvalanan alfabenin yettiğince ad ve çeşitte terör örgütlerinin Kilis’e, Cilvegözü’ne attığı roketlerle evinin salonunda ölen vatandaşlarımızı konuşuyorduk (ki uzmanlara göre şanssızlığımız hâkim tepelerin Suriye tarafında, düzlüğünse bizden tarafta kalmasıydı).

Bu noktada 52 vatandaşımızın can verdiği kanlı Reyhanlı saldırısının failinin de Suriye kökenli bir terörist olduğu gerçeği ile Ankara tren garı, Beşiktaş V. Arena, Kayseri'de askeri araca saldırı faillerinin de yine kevgire dönmüş Suriye sınırından sızan ora kaynaklı farklı örgütlere mensubiyetini hatırlatmak yerinde olur.

Malum evi temizledin yetmiyor, kapının önünü de temiz tutacaksın. Hele ki sınırın diğer tarafındaki devlet ülkesinin tümüne hâkim değil ve dünyanın her yerinden işgalcilerle teröristler topraklarında kol geziyorsa, mücadeleye de eli ermiyorsa esenliğin için gerekeni yapmak  farz olmuştur.

Bu bağlamda Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı gibi geçmiş operasyonları bütüncül düşünerek bugün de askerimizin Suriye’de, sınır güvenliğimiz esaslı bir meşruiyet çerçevesinde bulunduğunu tekrar etmekte fayda var. Yoksa ne okyanuslar aşıp gelen ABD ve ne de hiçbir sınırı hukuku bulunmayan Rusya gibi çıkar kollayarak, petrol koklayarak değil.

Özellikle İdlib için konuşuyorsak oradaki Rus destekli Rejimin zulmünden kaçan mültecilerin güvenli alanda kalarak ülkemize yeni ve kalabalık bir mülteci akınının önüne geçilmesi ve tabi bu yolla insani yükümlülüğümüz olan can güvenliklerinin sağlanması da ikincil hedefler olarak karşımıza çıkıyor.

İnsani yükümlülük dendiğinde Türkiye zaten başından beri üzerine düşeni yapmaktan geri durmayarak Esed zulmünden kaçan Suriyelilere kapıları hiçbir zaman kapatmadığı gibi gelinen noktada 4 milyonu aşan mülteci yükü ile imkânlarının üzerine çıkan bir ülke olmuştur.

Başta, yani Rusya’nın Rejime desteğinin kestirilemeyip zulmün (ve dolayısıyla da krizin) bu kadar uzun süreceğinin kestirilemediği günlerde yükü tek başına üstlenen Türkiye, bu dokuz yılın artık son bir kaç yılında Avrupa Ülkelerine gerekli uyarılarda bulunarak;

Bu tarihi misyonun yalnızca Türkiye'nin meselesi ve sorumluluğu olmadığı, faturasınınsa ekonomisi Türkiye'den çok daha iyi durumdaki ülkelerle paylaşılmasının gerekliliğiyle son yıllarda konu üzerine yapılan zirve ve toplantılarda alınan karar ve taahütlerin  hatırlatılması noktasında sessiz kalmamıştır.

Dolayısıyla, Avrupa'ya geçme arzusundaki mülteciler için kapıların açılması kararı her ne kadar bazı çevrelerce İdlib saldırısı üzerine bir gecede ani ve fevri verilmiş gibi gösterilmeye çalışılsa da Türkiye Cumhurbaşkanının demeçlerini bir yerleriyle değil kulaklarıyla dinleyen herkes de bilir ki uzun süredir derdimizi anlatma gayreti içindeydik.

2020 iyi başlamadı dendiği kadar var sanki. Deprem, çığ derken İdlib'de can veren 36 askerimizin üzüntüsü üzerine yaklaşık 13 gündür Yunanistan sınırındaki bir başka dram da şahitliğimizden nasibini aldı. Aslında dokuz yıldır gözlemlediğimiz, bu tarafıyla yabancısı olmadığımız bir dramdı Suriyeliler meselesi.

İçlerinden durumları iyi olan bazı aileler veya yanlarında biraz para getirmeyi başarabilenleri üzerinden bilinçli olarak örneklendirilerek "bir elleri yağda, bir elleri balda" algısıyla, T.C. Hükümetini vatandaşını karşı karşıya getirme uğruna iyi örnekler genellendi ama tümü bizim ülkemizde de çok iyi koşullarda yaşamadılar.

Göçmenlerin, muhtemelen daha iyi bir hayat için çoluk çocuğu, yaşlısıyla düştükleri yollardaki çaresiz halleri iki şeyin göstergesi idi. Birincisi; İnsanın evini, malını mülkünü ve dahi her şeyini bırakıp bir valizle kaçabilmesi için aklını oynatmadıysa (ki milyonlarcası aynı anda deliremeyeceğine göre) geride gerçek bir tehdit olduğu meselesi..

Ve ikincisi de; Türkiye'de kaldıkları yıllar içinde yukarıda iki yerde bahsi geçen bildik çevrelerce maksatlı yayıldığı gibi ne bir maaş, ne bedava ev, ne sınavsız üniversite gibi dilden dile dolaşan ‘kıyak’ların da aslında gerçeği yansıtmadığı, bunları yayan- dolaşıma sokan herkesin de (her zaman olduğu gibi) yanına kar kaldığı gerçeği..

Evet, özellikle bu çevrelerce bizde de dışlandılar, nefretle bakıldılar ve çoğunluğu maddi güçlük de yaşadılar ancak bugün Yunanistan sınırında on üç gündür yaşadıklarını bizim ülkemizdeki en kötü muamele ile bile bağdaştırmak mümkün değil takdir edersiniz.

Medeniyetin beşiği olarak görülerek her fırsatta Doğu'ya 'insan hakları, hukuk' öğretilerine kalkışan Avrupa, şu günlerde tarih önünde belgeleriyle hatırlanacak çok kötü bir insanlık sınavı veriyor. Son rakamı bilmiyorum ama sınırdaki yığılma çoktan yüz binleri geçti ve epey bir geçebilenden de bahsediliyor.

Öte yandan bu geçmeyi başaran gruplara kırmızı halı serilmiyor malum, Yunanistan tarafının insanlık dışı muamelesi ortada. İnsanlık namına bir tas sıcak çorba vermedikleri gibi, insanların olan üç beş kuruşlarını da gasp edip bu soğukta elbiselerini de aldıktan sonra Meriç'in ayazında geriye gönderen Avrupa, çıplak sırtlarına joplarla imzasını attı!

Hani şu bizdeki biber gazına 'orantısız güç' diyen Avrupa.. Üstelik de tarım ilacını (yer yer biber gazını) masum göçmenlerin üzerine sıktığı suya karıştırmaktan ve en nihayet habercilerin, çocukların da aralarında bulunduğu kalabalığa karşı gerçek mermiler kullanmaktan, öldürmekten yaralamaktan geri durmadı..

Yine ne varsa bizimkilerde var dedirten haberlerle; Edirne'den vatandaşların, çevre köylülerin aş ekmek giyecek yardımında bulundukları, Kızılay ve yardım kuruluşlarının dün olduğu gibi bugün de orada olduğunu biraz olsun teselli olarak, sevinerek öğrendik.

O arada bir de göçmenleri nedense yenice hatırlayanlar, dün "defolsunlar, bize ne" dedikleri çocuklar için bugün sahte sahte Aylan edebiyatı yapanlar vardı ki inanın çekilmiyor, hiç olmazsa susmaları (genellikle olduğu gibi) en hayırlısı.

Yunanistan halkının bir kısmının da tepkisini çeken sınırdaki bu insanlık dışı muamele insana "iyi ki vatansız değilim” diye şükür üstüne şükürler ettirse de unutmamak gereken bir şey var ki; Eğer 15 Temmuz girişimi başarılı olup,

Suriye'nin kuzeyinde 150'nin üzerinde zikredilen silahlı örgütlerle işgalci devletler bizim ülkemizde cirit atıyor olsaydı, b
ugün Yunanistan sınırında bu zulmü yaşayan inanın biz olurduk, o da en iyi ihtimalle ve hayatta kalmış olursak. Unutan tekrar yaşar.

 

Hatice OLGUN
haticeolgun2@gmail.com

Yorum Yazın Tüm Yorumlar
Güvenlik
Galeri
Sayfanın tüm hakları Hatice OLGUN’a aittir. 2015 ©
ana sayfa | hakkımda | fotoğraf galerisi | çizimlerim | şiirler | haber & söyleşi | yazılarım | yazarlardan | Yorumlar | bana ulaşın KA İnternet Bilişim Teknolojileri Tic. Ltd. Şti.